Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Muhammed Taşkesenligil, Rus Malakanlar’la ilgili önemli bir araştırma yaptı. Taşkesenligil, bu insanlar için, “Tarihin emanetleri Rus Malakanları’dır” dedi.
Nurullah PALA/ERZURUM
Malakanlarla ilgili önemli bir araştırma Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Muhammed Taşkesenligil’den geldi.
Genç eğitimci, Rus Malakanların, inançlarından, yaşantılarına kadar her şeyi ince ayrıntıları ile ele aldı. ‘Tarihin emanetleri, Rus Malakanları” başlığını not olarak düşen Taşkesenligil, Malakanlar (Molokanlar) isminin nereden geldiğini de ifade etti.
Taşkesenligil, “Malakanlar, Rus Ortodoks inancının birçok ritüeli gibi et ve süt tüketimini sınırlayan oruç ibadetlerini yerine getirmeyip, süt içmeyi çok sevdikleri ve her gün süt tükettikleri için onlara Rusçadaki “Moloko” (süt) kelimesinden türetilen Molokanlar yani “süt içenler, süt sevenler” denilmiştir. İnandıkları mezhebe de “Molokanizm” denilen Malakanlar, bu mezhepleriyle Rus Ortodoks Kilisesinden ayrılıp eski Ahit’i kutsal kitap olarak kabul etmiş ve onu da “ruhu besleyen süt” olarak tasvir etmişlerdir” şeklinde konuştu.
Malakanlar aslen Rus’tur
Malakanlar’ın ilk olarak 1600’lü yılların başında ortaya çıktıkları düşünüldüğünü belirten Kafkas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Muhammed Taşkesenligil Malakanların, aslen Rus olduğunu, ağırlıklı olarak da Beyaz Rus olduklarını söyledi.
Taşkesenligil, “ Savaşmayı ve ellerine silah almayı reddettikleri için askerlik yapmayan, genel olarak çiftçilikle uğraşan bir halktır. Kendilerini Hristiyan olarak tanımlamalarına rağmen Ortodoks kilisesinin dini ritüellerini kabul etmeyip kiliseye gitmeyen, ibadetlerini evlerinde sade bir şekilde yapmayı tercih eden Malakanlar, Tanrı ile kul arasına kimse girmemelidir diye düşündükleri için dini hiyerarşiye inanmamış ve bu nedenle Papa’ya da itibar etmemişlerdir. İkon ve haç gibi el yapımı şeylerin “Tanrı olmadığı, onların ancak insanoğlunun abartısı” olduğu inancındadırlar. Bu nedenle de, haç, ikon gibi ibadet materyallerinin varlığı onlar için anlamsızdır. Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışı, ‘Eski Ahit’ ile örtüşen 10 emirden oluşuyor. Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesine iman etmedikleri gibi domuz eti yemiyor, yalan söylemekten kaçınıyorlar. Adam öldürmeyi büyük günah olarak gördükleri için askerliği reddediyorlar” dedi.
Malakanlar’ın sürgün sebebi
Bazı araştırmacılara göre dönemin Rus çarı II. Nikolay bazılarına göre ise I. Aleksandr, Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışını tehdit olarak algıladığı için Malakanlara karşı sert tedbirler aldığını belirten Taşkesenligil, şunları söyledi:
“ Rus Ortodoks Kilisesinin ritüellerine inanmadıkları ve askere de gitmek istemedikleri için Çar ve kilise tarafından aforoz edilen Malakanlar, yaşam biçimleri ve inanışlarından ötürü çeşitli baskılara maruz kalırlar. Onlar da önceleri kendi istekleriyle hayatlarını ve inançlarını daha rahat sürdürebilecekleri yerlere göç etmeye başlarlar. Ancak Rus İmparatorluğu’nun 1800’lü yılların başında bugünkü Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bölgesini oluşturan Kafkasları ele geçirmesiyle bu bölgelere Malakanlar, Çarlık Rusyası tarafından yönlendirilecek ve 1800’lü yılların sonuna kadar da bu bölgede yaşayacaklardı. Osmanlı devleti savaşı kaybedince 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasıyla Kars, Ardahan, Artvin ve Batum Ruslara bırakılır. Rusya, daha önce Kafkasya’ya sürdükleri Malakanlar’ı bu sefer Kars ve civarına getirtip yerleştirir. Kars ve civarına getirilen Malakanlar’ın sayısı tahmini olarak 15 bin ile 17 bin arası değişmektedir.”
Malakanlar ve Kars Günleri
Malakanlar, gittikleri her yer gibi Kars’a da hızlı bir şekilde uyum sağlamış ve yöre halkıyla yıllar boyunca uyum içinde yaşayan insanlar olduğunu belirten Taşkesenligil, “Kars’a geldiklerinde şehir hayatını çok sevmedikleri için kırsal alana giden Malakanlar; Çakmak, İncesu, Karahan, Şahnalar, Çalkavur, Yalınçayır/Zohrab, Atçılar gibi köylere yerleşirler ve bu köylerden birçoğunu da bizzat kendileri kurarlar. Çiftçilik ve hayvancılık alanında oldukça becerikli olan Malakanlar, bu bölgede yaşayan halka peynircilik, arıcılık, bahçe ziraatı ve değirmenciliği öğretmişlerdir. Malakan inekleri olarak anılan inekleri normal ineklerden daha fazla süt vermektedir. Bu bölgedeki halkı; patates, ayçiçeği ve lahana ile tanıştıranlar onlardır. Hatta bu yörede ayçiçeği ve patates onların etkisiyle hala “sımışka” ve “kartof” diye adlandırılmaktadır. Yine Kafkas kültüründen gelen semaveri (самоварить) buraya getirenler Malakanlardır. Zavot (mandıra) sözcüğü yine onlardan kalma bir kelimedir. En iyi peyniri onlar üretmiş, özellikle gravyer ve kaşar peyniri. En iyi atı onlar yetiştirmiş. Değirmencilikte, tarım ve hayvancılıkta Kars halkına pek çok yararları dokunmuştur. Malakanlar bölge halkına birçok şey öğrettikleri gibi onlardan yeni şeyler öğrenmeyi de ihmal etmemişlerdir. Örneğin koyunculuk onların burada öğrendikleri şeylerden biridir. Gittikleri her yerde çevrelerine karşı sürekli barışçıl, saygılı ve yardımsever olan Malakanların bu bölgedeki halkla da uzun yıllar barış içinde yaşadığını söyleyebiliriz” diye konuştu.
Kars’ta sadece 11 Malakan kalmış
Kendisi de Karslı olan yerel tarihçi Vedat Akçayöz’ün bugün ağırlıklı olarak Kanada, ABD, Avrupa, Avustralya ve Rusya’da yaşayan Malakanların nüfusunu 3,5 milyon olarak verdiğini belirten Taşkesenligil, “ Ona göre Türkiye’ye gelen Malakanların sayısı bilinmemekle birlikte son 150 yılda 10-15 bininin bu topraklardan göçtüğünü, Kars’ta sadece 11 Malakan kaldığını söylüyor. 2009 yılında Tarık Akan ve Şerif Sezer’in başrollerini paylaştığı “Deli Deli Olma” adlı film, sözü geçen Malakanlar’ı konu edinmiştir ve filmin bazı sahneleri bu değirmende çekilmiştir” şeklinde konuştu.